Hayvanlara yönelik gerçekleşen ve “şiddet” tanımının yetersiz kaldığı olaylarda, olayın nasıl gerçekleştiğinden ziyade neden yapıldığına dikkat çekmek gerekiyor. Zira hayvana şiddet uygulayan bireylerin psikolojik durumunu sağlıklı olarak tanımlamak imkânsız. Uzmanlar söz konusu bu kişileri antisosyal olarak adlandırıyor ve özellikle çocukluk dönemlerinde yaşadıkları çevreye ve ailelerine bakılması gerektiğini belirtiyor.
Hayvanlara şiddetin en acımasız örneklerinden birini yakın zamanda ayakları ve kuyruğu kesilen yavru köpekle yaşadık. Kedileri fırlatanları, karıncaları öldürenleri ve hayvanlara her türlü şiddeti yapanları sürekli görüyoruz ve uzmanlar bunun sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada bir artış ivmesinde olduğunu söylüyor. Bununla ilgili olarak Newyork State Üniversitesi adli psikoloji birimi, kriminolojik çalışma olarak psikiyatrinin kötülüğü tanıma yeteneğini ölçmek ve “İnsan neden bu şekilde şiddet uyguluyor? Son yıllarda okullarda neden şiddet oranı arttı? gibi pek çok sorunun yanıtını bulmak için “Ahlaki Aykırılık Ölçeği” ni geliştirdi.
Kendisini savunmayan ve bir karşılılık veremeyen canlılara yapılan bu durum nasıl bir rahatsızlığı temsil ediyor? Bunu sadece basit bir şiddet olayı olarak okumak ne kadar doğru?
Amerikalı Sosyolog Robert Merton bu tür anomileri “kültürel norm ve amaçlar ile bireyleri bunlara uygun ve uyumlu davranışlarda bulunmaya zorlayan toplumsal yapı” arasındaki kopma haline bağlıyor. Merton’a göre, bazı kimseler kişilik yapıları ve toplum içindeki elverişsiz konumlarıyla kültürel hedefler ve kurumsallaşmış araçlar arasındaki farklılıklardan doğan gerginliği diğerlerinden daha fazla duyabilirler; bu da onları sapmaya daha duyarlı ve zayıf durumda bırakabilir. Bu toplumsal olgu bahsedilen kişilerin suç işlemesine neden olur. Ayıp, günah, ahlak ve etik gibi toplumsal fren mekanizmalarının ‘mahalle baskısı’ denilerek ortadan kaldırılması bu tür şiddet gösterilerinin meşrulaştırır.
BU KİŞİLER ANTİSOSYAL
Uzmanlar şiddetin insanların gelişmişlik seviyesinin artışıyla ters orantılı olduğunu belirtiyor. Şiddet oranının azalması gerekirken gitgide artıyor. Şiddet eğilimi bulunan kişilerde görülen en büyük özellik ise anti sosyal olmaları. Toplumun sosyal normlarına uymayan kişiler, anti sosyal kişilik özelliklerini taşır ve bunlar için hayvanlara eziyet normalleşebilir. Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan bu ruh halinin kökeninde doğadan uzaklaşmak olduğunu savunuyor. Prof. Tarhan, “Endüstri devrimiyle birlikte insan doğaya hâkim oldu ve ‘biz üstün varlığız’ diyerek çevreyle birlikte hayvanları da yok eden bir zihniyet ortaya çıktı. Bununla birlikte insan, yeşil karşıtı bir hareket geliştirerek kendinde bitkileri kesme ve doğayı yok etme hakkı gördü. Bu durumdan dolayı ortaya çıkan modern kibir ve özgüven sonucunda insan, doğayı yok etmeye başladı.” diyor.
BUNLARIN HEPSİ ŞİDDET
Hayvana şiddet uluslararası literatürde fiziksel şiddet olarak adlandırılıyor. Doğaya, hayvanlara karşı şiddet uygulamayla ilgili özel bir tanım yok fakat uzmanlar fiziksel şiddet tanımının hayvan veya insan için fark etmediğini söylüyor. Yaşadığımız dünyada hayvanlara karşı fiziksel, duygusal ve psikolojik şiddet ve cinsel istismar var. Uzmanlar bütün bunların nedeni olarak çocuksal travmaları işaret ediyor. Prof. Dr. Nevzat Tarhan bir çocuk yangın çıkarmaya ve hayvanlara eziyet etmek gibi durumlara eğilimli ise bunların suça yatkınlığa, empati duygusunun gelişmemişliğine ve yapılan hatadan sonra pişman olmamaya birer örnek olacağını söylüyor.
ŞEFKAT AİLEDE ÖĞRENİLMELİ
Çocuklar şiddeti nasıl öğrenir?
Yapılan araştırmalara göre çocuk şiddeti modellemeyle öğreniyor. Çocuğa şiddeti öğreten en birincil örnekler canlı modellerdir. Televizyon ve çizgi filmler ikinci plandadır. Yetişkinler hayvana şiddeti normalleştirmezlerse çocuk bunu örnek almaz. Çocuklarda anti sosyal kişiliğin gelişmemesi için küçük yaşta empati duygusunun öğretilmesi gerekiyor. Eğer empati yoksunluğu varsa, bunun ilk belirtilerinden biri, doğaya eziyettir. Eğer çocukta hayvanlara karşı şiddet eğilimi varsa, büyüdüğünde çevresindekilere de aynı şekilde şiddet uygulayacaktır. Anne ve baba çocuğuna şefkat duygusu ve empati kavramını öğretmelidir. Empati susuz bir hayvanın susuz kalmasından kendini sorumlu hissetmektir. Bu duygu doğuştan gelmez sonradan öğretilir.
MODERNİZM ŞİDDETİ ARTIRDI
Türk toplumu olarak şiddeti onaylamayız. Geçmişimizde kanadı kırık leylekler için vakıf kurmuş, kuş evleri yapmış bir toplumuz ve bu kültür hâlâ devam ediyor. Böyle bir kültürden geliyoruz ve yeni jenerasyon bunları bilmeden yetişiyor. Fakat şu an yetişen nesil bencil olmayı öğreten modern eğitim anlayışının baskısı altında büyüyor. Bunun etkisiyle kişi, hayvana duyarlı olma noktasında eksik kalabiliyor. Modernizm hastalığı, empatiyi ve hayvanlara karşı duyarlılığı azaltır. Bundan dolayı bu durum sadece Türk toplumunun bir hastalığı değil. Modernizmin ve bireyselleşmeyle gelen bencilliğin bir sonucu.
İNSANLARDA BİRİKMİŞ ÖFKE VAR
Hayvanlara şiddet ile ilgili bazı sosyal teşviklerinin olduğunu görüyoruz. Mesela satanist kültürünün etkisinde kalan kişiler şeytana tapan kişilerdir. Burada eziyet etmekten zevk alma kavramı vardır. Orada en çok da kedilerin başını kesip onlara eziyet etmeyi görüyoruz. Bu bir dini ritüel olarak teşvik ediliyor. Siz bir köpeği öldürün derseniz birçok insan bunu yapmaz fakat bu köpek kuduz derseniz birçok insan o köpeğe zarar verir. İnsanlarda mutsuzluğun artması da bir sebeptir. İnsanlarda birikmiş bir öfke vardır ve en zararsız ifade alanını hayvanlara şiddette görürler.
BU BİR EGO TATMİNİ
Hayvana şiddetin nedeni nedir?
Böyle bir durumda kişi kontrol duygusunu ya da güç bende düşüncesini tatmin etmek ister. O doyumu zayıf kişilere, hayvanlara ve doğaya karşı şiddet kullanarak yakalar. Bu durum genellikle içindeki gücü yatıştıramadığı ve karşılık bulamadığında ortaya çıkar. Biz buna ego tatmini diyoruz. Kişi egosunu tatmin edebildiği zaman geçici olarak rahatlar. Yaptığı eziyeti kameraya alıp izlediğinde bundan zevk alır. Böyle bir davranışa anne ve baba katılırsa çocuk bunu onaylanmış davranış olarak görür.