Depremin fiziksel etkilerine en fazla maruz kalan kişiler, enkaz altında kalan depremzedelerdir. Bu kişiler, uzun süre enkaz altında kaldıklarında açlık gibi ciddi sorunlar ile karşı karşıya kalmaktadır. Açlık durumunu azaltmak ve hayatta kalmak için farklı yöntemlere başvuran depremzedelerde, uzun süre aç kalmanın sonucunda birtakım fiziksel belirtilerin yanında hayati tehlike de ortaya çıkabilir. Ne kadar aç kalabiliriz sorusuna uzmanların yanıtı, 72 saat gibi uzun bir süre herhangi bir tıbbi yardım almayan kişilerin vücudunda, kas dokusunda parçalanma, vitamin ve mineral eksikliği ve sindirim sistemi sorunlarının yaşanabileceği bildirilmektedir.
NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Özden Örkçü, açlığın aşamalarını ve uzun süre aç kalmanın ne gibi durumlara yol açtığını değerlendirdi.
Açlığın, genellikle yetersiz besin alımı, besinlerin metabolize edilememesi veya emilememesi gibi durumlardan kaynaklı olarak ortaya çıktığını ifade eden Örkçü, “Açlığın nedenleri arasında; kanser, emilim bozuklukları ve anoreksiya nevroza gibi hastalıkların yanı sıra, yoksunluk ve uzun süreli oruç gibi etkenler de yer alabilir. Ancak, deprem travması sonucunda enkaz altında kalmak ve uzun süre besin tüketememek, hayati tehlikeye yol açabilir.” dedi.
Açlığın Aşamaları Nelerdir?
Yetersiz besin alımından kaynaklı olarak açlığın üç aşamadan oluştuğunu belirten Özden Örkçü, “Açlığın ilk iki aşaması, kısa süreli diyet ya da oruç tutma durumlarında bile gerçekleşebilir. Üçüncü aşama ise sadece uzun süreli açlıkta gerçekleşir ve kişinin yaşamının son bulmasına neden olabilir.” diye konuştu.
Açlığın ilk aşamasında kan şekeri seviyeleri, proteinler, glikojen ve yağlardan glikoz üretimi yoluyla korunduğunu söyleyen Örkçü, “İlk olarak glikojen glikoza parçalanır. Sadece yeterli glikojen kişinin karaciğerinde birkaç saat dayanabilecek şekilde depolanır. Bu süre sonrasında kan şekeri seviyeleri, yağların ve proteinlerin parçalanmasıyla korunur. Yağlar, gliserol ve yağ asitlerine ayrışarak, yağ asitleri, özellikle iskelet sistemi tarafından bir enerji kaynağı olarak kullanılabilir ve beyin dışındaki dokular tarafından glikoz kullanımını azaltır. Gliserol, az miktarda glikoz yapmak için kullanılabilir, ancak glikozun çoğu proteinlerin amino asitlerinden oluşur. Bazı amino asitler doğrudan enerji için kullanılabilir.” dedi.
Açlığın ikinci aşamasının birkaç hafta sürebileceğini ve bu süreçte ilk olarak yağların ana enerji kaynağı olarak kullanıldığını belirten Beslenme ve Diyet Uzmanı Özden Örkçü, “Kişinin karaciğeri, yağ asitlerini bir enerji kaynağı olarak kullanılabilecek keton cisimlerine metabolize eder. Yaklaşık bir haftalık açlıktan sonra, bir kişinin beyni enerji kaynakları olarak glikozun yanı sıra keton cisimlerini kullanmaya başlar. Ancak, ilk olarak hayatta kalmak için vücut için gerekli olmayan proteinler kullanılmaktadır.” dedi.
Açlığın üçüncü aşamasının vücuttaki yağ rezervlerinin tükenmesi sonucunda başladığını söyleyen Örkçü, “Vücut ana enerji kaynağı olarak proteinleri kullanmaya başlar ve bu süreçte en büyük protein kaynağı olan kaslar hızla tükenir. Bu durum sonucunda hücresel işlevsellik ve fonksiyonlar için gerekli olan proteinler parçalanır ve hücre fonksiyonu dejenere yani bozularak normal işlevini yapamaz hale gelir. Kişide kilo kaybı gibi belirtilerin yanı sıra dikkat dağınıklığı, bilinç bulanıklığı ve hastalığa karşı artan hassasiyet gibi semptomlar görülebilir.” diye söyledi.
Açlığın ek belirtileri arasında derinin pul pul olması, dökülmesi, saç renginde değişiklikler, alt uzuvlarda ve kişinin karın bölgesinde şişlik görünümüne neden olan büyük ödem yer alabileceğini ifade eden Özden Örkçü, “Açlık sürecinde, insan vücudunun hacimlerde yiyecek tüketme yeteneği de azalır. Protein açısından düşük, ancak yüksek kalorili gıdalar çoğu zaman açlık sürecini tersine çeviremez. Açlıktan etkilenen kişinin iyileşmesi ve tedavisi için, fazla miktarda protein, kalori ve kilo sağlayan, mineraller ve vitaminlerle güçlendirilmiş düşük hacimli yiyecekler verilebilir. Açlık süreci sonucunda dehidrasyon gibi ciddi komplikasyonlar ortaya çıkabilir ve bu gibi durumlarda kişiye yapılan müdahale etkili olmayabilir.” dedi.
Açlık Sonucu Ortaya Çıkabilecek Hastalıklar Nelerdir?
Doğrudan ve sadece açlık nedeni ile hayatını kaybeden insan sayısının çok az olduğunu, uzun süre kalınan açlık sonucu yaşam fonksiyonlarını riske atan durumların genellikle bulaşıcı enfeksiyonlar ve hastalıklar olduğunu söyleyen Örkçü, şunları söyledi:
“Açlık, aşırı mineral ve vitamin eksikliği nedeniyle, kişinin bağışıklık sistemine zarar verir. Bazı insanlar açlık sırasında zayıflar ve bağışıklıkla ilgili hastalıklardan dolayı hayatını kaybedebilir. Vücudun açlık durumunda kullanabileceği yağ, glikoz, kas kütlesi ve doku sınırlı ölçüdedir. Uzun süre açlık sonucunda bu seçenekler tükenebilir ve hayati tehlike ortaya çıkabilir. Açlığın son aşamasında kwashiorkor ve marasmus gibi iki farklı hastalıktan biri ortaya çıkabilir.
Marasmus, genellikle yetersiz miktarda kalori ve proteinden kaynaklanan aşırı enerji eksikliğinden kaynaklanır. Kişinin vücut ağırlığı tehlikeli derecede düşük seviyelere ulaşır ve enfeksiyonlar sık görülür. Kwashiorkor, protein ve enerji eksikliği olan çocukları etkileyen, ödem ve genişlemiş yağlı bir karaciğerle sonuçlanabilecek, çocukların karınlarının şişmesine neden olarak, açlıktan hayatını kaybetmekte olan çocukların iyi beslendiği yanılsamasını sağlayan benzer bir hastalıktır.
Kişinin hayatının son bulduğu durumun genellikle en sık nedeni kardiyak aritmi veya otofajinin neden olduğu aşırı doku bozulmasının veya ciddi elektrolit dengesizliklerinin neden olduğu kalp krizidir. İnsanlar üç hafta kadar kısa bir süre içinde veya yetmiş gün kadar uzun bir süre içinde açlıktan hayatını kaybedebilir.”
3 Gün Boyunca Hiçbir Şey Yemezseniz Ne Olur?
6 ila 10 saatlik açlık süresinden sonra vücudun kan dolaşımında bulunan glikozun çoğunu yakıt olarak kullandığını ifade eden Beslenme ve Diyet Uzmanı Özden Örkçü, sözlerine şöyle devam etti:
“Günde üç öğün yemek yiyen kişiler veya düzenli olarak yüksek karbonhidratlı bir diyet yapan kişiler, 10. Saatte açlık ve düşük enerji seviyelerini yaşayabilir. Bu gibi durumlarda açlık acısı yaklaşık 2 saat sonra hafifler ve vücut yeni bilgiye uyum sağlar.
12 ila 16 saatlik açlık süresinde vücut glikojen depolarını tüketmeye devam ederken, aynı zamanda keton cisimciklerine olan bağımlılığını da artırır. Yiyecekler vücut tarafından sindirilemediği için kişi soğuk algınlığı yaşayabilir ve bağışıklık sistemi zayıflayabilir.
16 ila 18 saat açlık durumundan sonra vücut, daha sağlıklı hücreler elde etmek için vücuttaki hasarlı proteinleri, bakterileri ve işlevsiz hücreleri dışarı atacak bir otomatik geri dönüşüm süreci olan otofajiye başlar.
24 ila 32 saatlik açlıktan sonra vücut glikojenden çıkarak, enerji için tamamen kendi yağ depolarına güvenir. Beyin çalışmak ve işlevini sürdürebilmek glikoza ihtiyaç duyar. Bu nedenle vücut, genellikle trigliseritleri yağ depolarından gliserol ve serbest yağ asitlerine ayırarak, kas dokusunu henüz parçalanmamasına yardımcı olmak için farklı yollara başvurur. Kişinin vücudu, kasları vücut yağından korumak için ihtiyaç duyduğu enerjiyi ve glikozun çoğunu alarak, bu işlem sırasında insan büyüme hormonunu artırır.
32 saat sonunda önemli kilo kaybı görülebilir, ancak, bu durum genellikle yağ kaybının yanı sıra karbonhidratların tüketilmesinden kaynaklanan su kaybının bir sonucudur.
3 günlük açlığa ulaşıldığında, gelişmiş bağışıklık, otofaji ve inflamasyonda azalma süreci devam eder. Ancak eksiler, artılardan daha ağır basmaya başlar. Herhangi bir tıbbi yardım almadan çoğu insan için 72 saat aç kalmak zordur. Ayrıca vücut kas dokusunu parçalamaya başlayarak, vitamin ve mineral eksikliklerine ve sindirim sistemi problemlerine yol açabilir.”
Yeniden Besleme Sendromu Nedir?
Yeniden beslenme sendromunun, 5 günden fazla süren uzun süreli açlığı takip eden hızlı beslenmeden sonraki birkaç gün içinde ortaya çıkabileceğini söyleyen Örkçü, “Semptomlar arasında halsizlik, kas krampları, karıncalanma, nöbetler ve kişinin yaşamının son bulması yer alabilir. Hücrelere hızla giren ve beraberinde fosfat, potasyum, magnezyum ve B1 vitamini sürükleyen glikoz nedeniyle oluşur. Bu da hipofosfatemi ve daha az sıklıkla hipokalemi, hipomagnezemi ve B1 vitamini eksikliği ile sonuçlanır. Ödeme neden olan sodyum ve su tutulması da ortaya çıkabilir.” dedi.
Beslenme ve Diyet Uzmanı Özden Örkçü, Yeniden besleme sendromunun önlenmesi için yapılabilecekleri şu şekilde sıraladı:
- İlk haftada yavaş besleme
- 5-10 gün aç kaldıktan sonra: 20 Kcal/kg vücut ağırlığı/gün
- 10 günlük açlıktan sonra: 10 Kcal/kg vücut ağırlığı/gün
- En az 10 gün boyunca günlük olarak B1 vitamini dahil olmak üzere multivitamin takviyeleri almak
- Her zamanki yiyecekleri yemek, ancak yeterli miktarda fosfat (kemikli et, balık, peynir, yumurta) ve potasyum (patates, muz) almaya özen göstermek
- Hızlı kan şekeri değişimlerini önlemek için şeker oranı yüksek yiyeceklerden ve diğer hızlı emilebilen karbonhidratlardan (meyve suyu, soda, tatlılar, beyaz ekmek, makarna kurabiyeleri veya pirinç) kaçınmak
- Normal cilt turgorunu ve berrak veya saman sarısı idrar atılımını sürdürmek için gerektiği kadar su içmek ve su tutulmasını (şişmiş ayak bilekleri) önlemek için aşırı tuz alımından kaçınmak