Madde bağımlılığının irade bozukluğu değil kronik bir beyin hastalığı olduğunu söyleyen ve bireyin isteği doğrultusunda kullanmaya yöneldiği yorumlarının doğruyu yansıtmadığını belirten Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Onur Noyan, spor aktivitelerinin bazı hormonları artırarak bireyi bağımlılıktan uzak tuttuğuna dikkat çekiyor.
Spor aktivitelerinin madde bağımlılığı karşısındaki önemine değinen Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi AMATEM Birimi Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Onur Noyan, ailelere bu durumla karşılaştıklarında nasıl davranmaları gerektiği ile ilgili önerilerde bulunuyor;
Maddeler hormonal dengeyi bozuyor
Bireye mutluluk ve haz yaşatan dopamin hormonu ve beyindeki ödül merkezine değinen Doç. Dr. Onur Noyan, “Biz bazı aktiviteler yoluyla beynimiz dopamin salgılıyor. Yemek yemek, sevilen bir mekanda bulunmak, hobilerle meşgul olmak bireyde dopamin salgılanmasına neden oluyor. Bu tip durumlarda beyinde dopamin miktarı değişik oranlarda salgılanıyor. Fakat bireyin madde ile tanışması ile beraber dopamin salgılaması 10 katına kadar çıkabiliyor ve yüksek hazdan dolayı birey maddeyi daha sık kullanmaya başlıyor. Sürekli kullanımla birlikte beyin alıştığı için bu sefer tam tersi dopamin salgılama seviyesi düşüyor, böylece birey yaptıklarınden yeteri kadar zevk alamadığından dolayı madde kullanımını artırmaya yöneliyor. Yani fazla dopamin beyine zarar vermeye başlıyor. Bağımlılığın başladığı bu evrede fazla dopamin yüklemesi, beynin sağlıklı çalışmasını engellediği ve biyolojik değişikliklere sebep olduğu için doğru karar verme, kendini kontrol etme yetenekleri de bozuluyor. Kimse bağımlı olmak için maddeye başlamıyor. Bir kere deniyor ve denedikçe beyinde değişiklikler hissettiği için kullanmaya devam ediyor ve bağımlılık oluşuyor. Bu konuda en çok risk altında ergenler bulunuyor” dedi.
Çocukluk ve ergenlik riskli dönemler
Madde kullanımında iki riskli dönem olduğunu söyleyen Doç. Dr. Onur Noyan; “Birincisi ergenlik dönemindeki merak. Merak ile maddeler kullanılmaya başlıyor. Bir kişi bir maddeden korkarsa o maddeyi kullanmaz, aksi durumda yani korkmaz ise bir deneyim ister. Aslında bir denge var “korku ve merak” dengesi… Birey bir maddeden korkarsa, kendine zarar verir mi acaba diye düşünce içine girerse o maddeyi kullanmaz. Ama korku yoksa ve merak daha yüksekse bana nasıl olsa bir şey yapmaz düşüncesiyle denemeye yönelir. Denge merak lehine artarsa kullanır, korku lehine artarsa kişi maddeyi kullanmaz. O nedenle ergenlik döneminde maddeden kullanımı engellemek için öncelikle merak korku dengesini kurmak gerekiyor. Ancak ergenlik döneminde bireyi korkutarak bir çözüm alınamıyor. Özellikle ders verir gibi anlatılırsa hiçbir işe yaramıyor. Yapılan araştırmalar şunu gösteriyor ki bu farkındalık çalışmasının çocukluktan itibaren başlaması gerekiyor. Yani bir diğer riskli dönem çocukluk. Aileler, çocukluk döneminden itibaren alkol ve madde ile ilgili çocukla konuşabiliyorsa, maddelerin etkileri, geçmiş yaşam örnekleri, zararları gibi bir çok konu hakkında aile içinde konuşulabiliyorsa, bu bireylerin uzun vadede ergenlik ya da ileri yaşlarda madde ile daha az temas ettiği gösterilmiş. Yani korunma konusunda en temel sorun korkutmak değil, bireylere çocukluktan itibaren doğru ve nesnel bilgiyi aktarmak gerekiyor. Madde içen şizofren olur gibi korkutma amaçlı söylemler kalıcı olmuyor. Ama bir konu arasında sohbet esnasında bu konulara değiniliyorsa daha fazla anlam ifade ediyor. Ebeveylerin bu noktada sohbet biçimlerini de değiştirmeleri gerekiyor. ‘Sen içtin mi içmedin mi, kimler içiyor arkadaşlarından söyle bakalım’ şeklindeki yaklaşım ters tepiyor. Bilinçli çocuklar yetiştirmenin önemi bu noktada ön plana çıkıyor” dedi.
Spor bağımlılıktan uzak tutuyor
Doç. Dr. Onur Noyan, yapılan tüm çalışmalarda spor aktiviteleriyle uğraşanların alkol ve madde kullanımına daha az yöneldiklerini söyleyerek; “Araştırmalar gösteriyor ki çok küçük yaşlardan itibaren yapılan spor aktiviteleri sayesinde ergenlik döneminde ve sonrasında birey alkol ve madde kullanımını daha az seçiyor. Ergenlik döneminde özellikle spor yapan gençler nargile, sigara, alkol gibi maddelerden ve davranışsal bağımlılıktan uzak duruyorlar. Bu noktada ailelerin, bağımlılığı önlemek için bireye özgüven oluşturması, bireyin kendisini rahat ifade etmesini sağlayacak bir ortam oluşturması, bazı durumlarda hayır diyebilmeyi öğretmesi gerekiyor. Bir ergenin yenilik, heyecan arayışı yüksekse, ani tepkiler veriyorsa, sıkılmaya tahammülü yoksa, karamsarsa bu kişi madde kullanmaya yatkındır. Aileler bunu engellemek için gerekli görevleri yaparken sporun da ayrı bir etkisi oluyor. Spor, bazı hormonları artırarak bireyin kendisini iyi hissetmesini, bir amaç edinmesini sağlıyor ve dolayısıyla uzun vadede bağımlılıktan uzak tutuyor” dedi.
Noyan sözlerini şöyle sürdürdü: “Çocukluk döneminde ve sonrasında bireysel veya takımlar halinde yapılan sporlar, kazanma ve kaybetme odaklı yarışmalar kişide dopamin artışı oluşturuyor. Çocukluktan itibaren spor ile ilgilenenler kendilerine bir şekilde koruyucu alan oluşturuyor. Özellikle takım sporlarında çevreyle etkileşim halinde oluyor, fiziksel akitiviteler, kazansa da kazanmasa da dopamin artışı oluyor. Sporla birlikte özgüven artıyor, kişi empati kurabiliyor ve yaşamış olduğu olumsuz duygularla baş edebiliyor, zaman yönetimini kazanıyor. Örneğin maç yaptılar yenildiler, buradaki olumsuz duyguyla baş etmeyi öğreniyor. Takım oyunlarında rakiplerine, antrenörlerine saygı göstermeyi öğreniyor. Bunların hepsini topladığımızda görüyoruz ki sporun bağımlılığa karşı bir çok koruyucu tkisi bulunuyor. Özellikle ergenler sıkıntıya tahammül edemiyor. Spor aktivitesinden sonra beyindeki hormonlardaki artıştan dolayı kişi bu sıkıntı ve boşluklarla daha rahat başediyor.”
Durum kesinlikle geçiştirilmemeli
Yapılan çalışmalara göre ailelerin çocuklarındaki madde bağımlılığını başladıktan ortalama 2 yıl sonra öğrendiğini belirten Doç. Dr. Onur Noyan, “Ebeveynlerden birisi fark ediyor ancak birbirlerine ne olduğunu sorduklarında olay geçiştiriliyor. Anne ya da baba durumu geçiştirebiliyor, genelde önce anneler öğreniyor ancak tepkisinden çekindiği için konuyu babaya aktarmıyor. Fakat öğrenildiğinde mutlaka ebeveynler kendi içlerinde konuşulmalı ve riskler ortaya konmalıdır. Her zaman yolunda giden bir ilişki, çocuğun rutini bozuluyorsa, çocuk odasına kapanıyorsa, elektronik aletlerine şifreler koyuyorsa, ani duygu ve durum değişiklikleri oluşuyorsa, vücudunda değişiklikler oluşuyorsa, çok veya az uygu oluyorsa, göz altı morlukları gibi fiziksel değişiklikler oluyorsa, evde para kayıpları oluşuyorsa, borç almalar başladıysa, derslerde düşüş yaşanıyorsa ve arkadaş ortamı değişiyorsa, çocuk hiç beklenmeyen şekilde davranmaya başladıysa ortada ciddi sorunlar vardır” dedi.