Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) tarafından oluşturulan “2017 Raporu”, Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, 2005-2010 ile 2015-2022 dönemleri Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Kontrol Kurulu Üyesi ve önceki Başkanı olan Prof. Dr. Sevil Atasoy tarafından kamuoyu ile paylaşıldı.
Türkiye için en büyük tehlikenin eroin olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Bu kadar çok miktarda üzerinden eroin geçen bir ülkede, tonlara geçiyor. Bunun burada kalmaması mümkün değil yani bir transit ülke ne olursa olsun kullanıcı olur” diye konuştu. Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan da bağımlılığı toplumun sosyal kanseri olarak tanımlayarak tedavi ve sonrasındaki rehabilitasyon sürecinin önemini vurguladı. Tarhan, rehabilitasyon konusunda Türkiye’nin gelişmiş ülkeler arasında müstakil yasası olmayan tek ülke olduğunu vurguladı.
Üsküdar Üniversitesi Altunizade Yerleşkesi’nde düzenlenen basın toplantısında Prof. Dr. Sevil Atasoy, Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) tarafından oluşturulan 2017 Raporunu açıkladı. Rapora göre, dünyanın dört bir yanında uyuşturucu kullanan bireyler damgalanma ile karşı karşıya kalıyor. Küresel seviyede uyuşturucu bağımlılığı tedavisine ihtiyaç duyan her altı kişiden sadece biri, söz konusu tedavi programlarına erişebiliyor. Bölgesel gelişmelerin de aktarıldığı raporda uluslararası kontrol altında olan ilaçlar ve uyuşturucuların internet üzerinden satıldığına dikkat çekildi.
Türkiye’nin yanı sıra Ortadoğu ülkelerindeki uyuşturucu mücadeleye ilişkin verilerin de paylaşıldığı basın toplantısında, Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan da uyuşturucu kullanımını önlemeye yönelik önemli bilgiler verdi.
Prof. Dr. Sevil Atasoy: “Afganistan kaynaklı eroinin % 40 kadarı İran ve Türkiye tarafından yakalanıyor”
2005-2010 ile 2015-2022 dönemleri Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Kontrol Kurulu Üyesi ve önceki Başkanı olan Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy, Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu’nun 2017 yılı raporunda Türkiye'ye, geleneksel Balkan Yolu üzerinde olması nedeniyle yer verildiğini söyledi.
Prof. Dr. Sevil Atasoy, şunları söyledi: “Afganistan kaynaklı eroinin % 40 kadarı İran ve Türkiye tarafından yakalanmakla birlikte 350 ton kadar eroinin Batı Avrupa piyasalarına ulaştığı biliniyor. Ancak raporda, Afgan eroininin, Balkan Yolu’nun yerini sınırlarımızda aldığımız güvenlik önlemleri sayesinde “Kuzey Yolu” olarak tanımlanan ve Ermenistan üzerinden Kuzey Karadeniz rotasıyla Doğu Avrupa’ya ulaşmasına da yer verildi. Türkiye’nin Doğu Avrupa’dan başlayan ve Irak, Suriye ve Arap yarımadasının diğer ülkelerine ulaşan Captagon kaçakçılığının da yolu üzerinde bulunması bir bu kadar çok miktarda başka gerçek. Captagon, yıllar önce piyasada bulunan bir müstahzar ilaç olmakla birlikte kötüye kullanımı nedeniyle artık imal edilmiyor. Ancak popülerliği nedeniyle sahte Captagonlar piyasaya sürüldü. Sahte Captagon’larda fenetilin yerine değişik amfetamin türevleri ve kafein gibi maddeler bulunuyor. Özellikle terörist gruplar tarafından uykusuzluk ve açlıkla başa çıkmak üzere kullanılıyor ve başta Hatay gelmek üzere doğu bölgelerimizde çok miktarda yakalanıyor.”
“Türkiye için en büyük tehdit eroindir”
Türkiye için en büyük tehlikenin eroin olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Bu kadar çok miktarda üzerinden eroin geçen bir ülkede, tonlara geçiyor. Bunun burada kalmaması mümkün değil yani bir transit ülke ne olursa olsun kullanıcı olur. Piyasada fiyatını düşürdüğü anda da yayılır. Uyuşturucunun yaygınlaştırılması, kaçakçının kendi elinde. Kontrol eden kendisi çünkü yasadışı örgütler piyasayı kontrol ediyor. En tehlikelisi eroin. Tedavi için AMATEM’e başvuranların kullandığı maddeler açısından ilk sırada eroin yer alıyor” diye konuştu.
“Cezaevlerinde tedavi uygulanmalı”
Reçetesiz ilaç kullanımının önemine işaret eden Prof. Dr. Sevil Atasoy, cezaevlerinde tedaviye öncelik verilmesi gerektiğini belirterek şunları söyledi:
“Cezaevlerindeki bağımlılar önemli bir sorun. Sadece madde olarak bakmamak lazım, reçeteye tabi ilaçların reçetesiz kötüye kullanımı da bağımlılıktır. Bu ciddi bir sorun çünkü o kişi daha sonra çok daha ucuz olan bir eroine doğru gidebilir. Bir sürü madde hap haline geldi. Evet Türkler pek damara iğne yapmaktan hoşlanmaz ama hap yutar rahatlıkla. Cezaevi içindeki tedavi çok önemli bir ayrıntı ve Türkiye’de hiç yapılmıyor. Halbuki ABD’de özellikle cezaevlerinde zorunlu tedavi yapılıyor. Dışardayken ben tedavi olmak istemiyorum dediği zaman zorla tedavi edemiyorsunuz. Ama cezaevi içerisinde bunu yapabiliyor. Bunu bir yöntem olarak görüyor. Ama bizde böyle bir uygulama yok. İçerde 100 binlerce kişi var tedaviye ihtiyacı olan.”
“Sığınma kamplarındaki kadınlarda ilaç bağımlılığı gelişiyor”
Kadınların ilaç bağımlılığına dikkat çeken Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Çok sayıda kadın Suriyeli’nin bir arada tutulduğu değişik kamplar var şuan. Sınır şeridine bulunan, hem bizde var hem de Lübnan gibi farklı yerlerde var. Buradaki hekimler mecburen antidepresan veriyorlar. Çok büyük sıkıntı içerisinde bulunanlara. Onlarda da ilaç bağımlılığı gelişiyor. Yani Captagon ve eroin değil ama ilaç bağımlılığı var. Kadınların hamilelik durumlarında bebeklerin sakat doğma ihtimali var” dedi.
Tedavi ve rehabilitasyona daha çok önem verilmeli
INCB 2017 Raporu’nda tedavi ve rehabilitasyona duyulan ihtiyacın, hizmetlerin kullanılabilirliğinden büyük ölçüde daha fazla olduğu vurgulandı. Hükümetleri, yalnızca önlemeye odaklanmak yerine tedavi ve rehabilitasyona daha fazla önem vermeye çağırdı.
Özel nüfusun ihtiyaçlarına özellikle dikkat ederek hükümetlere tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerine yatırım yapma çağrısı yapılan raporda devletlere uyuşturucu kullanım bozukluklarından etkilenenlere tedavi hizmetleri sunma yükümlülüğünü hatırlatıldı.
Her 6 kişiden 1’i tedaviye erişiyor
INCB Yıllık raporunda, küresel seviyede uyuşturucu bağımlılığı tedavisine ihtiyaç duyan her altı kişiden sadece birinin söz konusu tedavi programlarına erişebildiği uyarısında bulunuyor. Tedaviye erişimin sağlanabildiği yerlerde dahi tedavinin düşük kalitede ve ulusalararası standartların altında kalabildiği görülüyor.
Rapora göre, dünyanın dört bir yanında uyuşturucu kullanan bireyler damgalanma ile karşı karşıya kalıyor ve bu da durumu daha da karmaşık hale sokuyor. Bu damgalanma sadece onların tedavi fırsatlarını ve tedaviye erişimlerini engellemekle kalmıyor, ayrıca toplumla yeniden bütünleşmeleri ihtimalini de etkiliyor.
İnternet eczaneleri ruhsatsız faaliyet gösteriyor
Raporda madde kullanım bozukluğunun dünya genelinde en damgalayıcı sağlık sorunlarından biri olduğu vurgulandı. Bölgesel gelişmelerin de aktarıldığı raporda uluslararası kontrol altında olan ilaçlar ve uyuşturucuların internet üzerinden satıldığına dikkat çekildi. Raporda bazı internet eczaneleri ruhsatsız olarak faaliyet gösterdiklerinden, narkotik madde içeren farmasötik preparatları reçetesiz olarak satabildiği ifade edildi.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Bağımlılık toplumun sosyal kanseridir”
Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan da bağımlılığı toplumun sosyal kanseri olarak tanımladı. Bağımlılıkla mücadelede önemli ayakların bulunduğunu belirten Tarhan, “Bunlardan biri koruma. Sağlıklı insanların madde kullanımı konusunda bilinçlenmesi ve farkındalığının oluşması. Yani bu kişilerin madde kullanmaya ihtiyaç hissetmemesi. Buna bağımlılıkla mücadelede talep azaltma diyoruz. Koruyucu ruh sağlığı hizmetleri önemli” dedi.
Gelişmiş ülkelerde alınan her türlü önleme rağmen madde bağımlığı ve ölümlerin arttığına dikkat çeken Tarhan, burada da talebin öne çıktığını, madde kullanımına talebin en çok gençlerden geldiğine dikkat çekti.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Bağımlılıkla mücadele politikaları doğru yürütülmeli”
Bağımlılıkla mücadele politikalarının doğru yürütülmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Tarhan, “Bazı politikalar sadece arzla mücadele yönünde ama bu yetmez elbette. Narkotik timleri kurulsun ama asıl talebi azaltmak için ne yapmamız lazım. Korumanın dışında bir de önleme var. Önlemede risk gruplarını belirleme, risk haritasını çıkarma, bu risk haritasındaki bölgelerin hangisinde daha fazla bunlar önemli. Bağımlılıkla mücadelede birinci derecede önemli birinci basamak hizmetlerini oraya katmak, orayla ilgili özel psikologlardan sosyal çalışmacılardan oluşan rehabilitasyon ekipleri kurmak gerekiyor. Bu politikalarda riskleri belirlemek önlemler açısından önemli. Tedavi açısından da tedaviye erişim çok dikkat edilmesi gereken bir husus. Tedaviye erişim konusunda zorluk yaşayan çok fazla kişi var. Bunlar sokakta yaşayan, sahipsiz, yalnız yaşayan kişiler. Parçalanmış aile ortamı ve kötü arkadaş ortamında bulunanlar da risk grubu içerisindeler. Bunlar da tedaviye erişim konusunda desteklenmeli, bu kişiler de zorunlu tedaviye yönlendirilmeli” diye konuştu.
Prof. Dr. Tarhan: “Rehabilitasyon konusunda müstakil yasamız yok”
Bu kişilerin büyük bölümünün detoks (arınma) döneminden sonra tedavinin akut döneminden sonra bu kişilerin rehabilitasyon sürecine yönlendirilmesi gerektiğine dikkat çeken Tarhan,
rehabilitasyon konusunda Türkiye’nin gelişmiş ülkeler arasında müstakil yasası olmayan tek ülke olduğunu vurguladı.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şunları söyledi: “Psikolojik rehabilitasyon, sosyal rehabilitasyon ve mesleki rehabilitasyon süreçlerinin beraber gitmesi gerekiyor. Rehabilitasyon konusunda Türkiye, şu anda dünyada en az rehabilitasyon merkezi olan bir ülke maalesef. Rehabilitasyon konusunda gelişmiş ülkeler arasında müstakil anayasası olmayan tek ülke. Şu anda önceliğimiz tedavi ettikten sonra kişiyi tekrar eski ortamına bırakıyoruz. AMATEM’ler şu anda kendi kendilerini tekrar eden kurumlar haline geldi. Oysa bu kişilerin eski ortamına bırakmadan onları yapılandırılmış ortamda rehabilitasyonun yapıldığı ortamlarda sağlık köylerinde yapılması gerekiyor. Devlet bunu yapamıyorsa özel sektöre yaptırsın. Yoksa bağımlılıkla ilgili konular 10 sene sonra aynı konular yeniden konuşuluyor olacak.”
Bağımlılık politikalarında birinci basamak hizmetlerinin aktif olarak kullanılmasının Türkiye için pratik bir yol oluşturacağını belirten Prof. Dr. Tarhan, “Türkiye’nin sağlık politikasını belirleyenlerden bağımlılıkla ilgili politikalarını belirlenmesinde bunun göz önünde bulundurulmasını ve önemli olduğunu düşünüyorum” dedi.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Yeni psikoaktif maddeler gençler için tehdit”
İllegal kimya endüstrisinin yeni planlar peşinde olduğunu ifade eden Prof. Dr Nevzat Tarhan, “Gençlere yeni tuzaklar kuruyorlar. Yeni sentetik maddeler üretip bunu ucuz fiyata merdiven altı üreterek satıyorlar. Bu yeni psikoaktif maddeler Bonzai ve Jamaika denilen bu maddeler ya da banyo tozu denilen maddeler kişide yapay bir bilinç oluşturuyor kişide. Kendini sahte bir cennette görüyor. Daha sonra şizofreni ortaya çıkıyor, akıl hastalıkları oluşuyor. Kişiyi zombiye dönüştürüyor ve ani ölümlere yol açıyor. Yeni kuşağı kaybediyoruz. Yeni kuşağın kaybını önlemek için muhakkak bu konudaki politikaların sürdürülebilir politikalar olması ve bu konunun sadece toplumda ve basında kriz çıktığı zaman değil, bu konuyu sürdürülebilir politikalar haline getirmek gerekiyor “ uyarısında bulundu.