Ucuzluğu, erişimdeki kolaylığı nedeniyle başta bonzai (sentetik kannabinoid) olmak üzere hibrit sentetik uyuşturucular, Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de liste başı.
BAŞIMIZIN EN BÜYÜK BELASI: BONZAİ
Yeni icat sentetik uyuşturucular, NPİSTANBUL Hastanesi NPAMATEM Sorumlusu Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Cemal Onur Noyan’ın deyişiyle “GDO’lu mısır gibi genetiğiyle oynanmış. Etkili narkotik maddeler, farklı tohumlarla hibrit edildikten sonra pazara sürülüyor.” Muhtevası sürekli değişen bonzai, kriminal laboratuvarlarda incelendiğinde 19 sentetik madde bulunurken 2015’te 113’e çıktığı görüldü.
Mesela Türkiye’de ilk kez 2014’te bir polis operasyonunda rastlanan ‘skunk’ adlı uyuşturucu, bonzai’de kullanılan bir yeni kimyasal. Ana maddesi esrar olsa da başka uyuşturucu sentetik maddelerle hibritlenmiş. Kullananda psikoz ya da şizofreniye neden olma ihtimali çok yüksek. Psikiyatr Noyan, “Bonzai kullananların yüzde 80’i işte bu skunk’ı içiyor. Esrar bağımlılarının, ‘Ottur, zararı yoktur’ diye düşünmesi çok tehlikeli. Çünkü onlar da skunk içiyor. Bu maddeyi üretenler, kişide nasıl yoksunluk duygusu ve bağımlılık yaratacağını çok iyi biliyor” diyor..
‘BAĞIMLILIK AİLE HASTALIĞI’
Noyan, bağımlılığın bir aile hastalığı olduğu görüşünde. Bu hastalığı önlemek için aile, ergenlik döneminde çocuğun sınırlarını belirlemek zorunda: “Uyuşturucu bağımlılığı, 10, 12, 14 yaşlarında, ergenlikte başlıyor. Aile sınırları iyi çizmeli ki çocuk ne yapacağını bilsin. Bu nedenle aile hastalığı diyorum.” Ailenin sınırları belirlememesi ya da sınırların geçirgen olması, değişmesi, çocuk odaklı bir aile olması hastalığın başlıca etkenlerinden. Noyan’ın önerisi, “Ne çok demokrat, ne çok otoriter, ne çok sevecen. Arkadaş gibi olmadan anne-baba olabilmek ve sınırları çizebilmek.” Prof. Pektaş da, iki türlü bağımlı ailesi olduğunu söylüyor. “Bazı aileler her şeyi ve ne olup bittiğini bizden daha iyi biliyor. Ama çocukları için harekete geçmek, hastalığı anlamak için değil kendilerini savunmak için kullanıyorlar bu bilgileri. Kaybediyoruz çocuklarını. Ama bazı anne babalar var ki inanılmaz derecede iyi iletişim kuruyoruz. Antalya ve Konya’dan gelen iki kız vardı. Aileleri çözdü her şeyi, kurtuldu çocuklar.”.
‘BONZAİ ASİT GİBİ ERİTİR’
Kerim (30), 18 yaşında esrara başladı. 24 yaşında inşaatlarda çalışmak için İstanbul’a geldi. Bonzai ile tanıştı, bir daha kopamadı. Dört yıl önce kurtuldu. Şimdi sevdiği bir işi ve çevresi var. “Bir daha mı, asla! Kafamı kesseniz içmem” diyor. Geride bıraktığı hayatı anlatıyor. “Bonzainin ismini bile bilmiyordum. Bir arkadaşım ikram etti.
İlk içişte beni teslim aldı, bağımlısı oldum.” Kerim, bağımlılığı nedeniyle iş yapamaz hale gelmiş. Parasını, akrabalarını, işini kaybetmiş. “Bonzai kimyasaldır, asit gibi eritir adamı. Beynim, aklım gitmişti. Ağzım köpürür, elim ayağım titrerdi. Torbacılara yalvarırdım. Arkadaşlarımla metruk binalarda, boş arazilerde içerdik. Üç arkadaşım yanımda öldü.” Kurtulmanın yollarını aramış. Beş yıl önce TV’de Psikiyatr Prof. Dr. Arif Verimli’yi görmüş, internetten telefon numarasını bulup yardım istemiş. “Param yok, beni ücretsiz tedavi edebilir misiniz” demiş. Verimli kabul etmiş. “Beni iyileştirdi bir buçuk yılda. Manevi babam oldu. Bu beladan önce Allah sonra Arif Hocam sonra da azmim sayesinde kurtuldum.” Kerim, nihayet ağaçların, kuşların, toprağın kokusunu aldığında, “insan oldum” demiş. Torbacılara yalvardığı yılları, hırsızlık yapan, bedenini satan arkadaşlarını hiç unutmuyor. “Her köşe başında satılıyordu.”.
TEDAVİDE İLK ÜÇ AY BALAYI
Yrd. Doç. Dr. Cemal Onur Noyan, 'Uyuşturucu tedavisinden taburcu olduktan sonraki ilk üç aya, ‘balayı dönemi’ diyoruz. Psikiyatra, psikoloğa gider, ilaçlarını kullanır. Her şey yolundadır. Üç aydan sonra tedavi aksamaya başlar. Esas sorun, 3-6 ay arasında. ‘Ben iyiyim, gitmesem de olur’ düşüncesiyle tedaviden kopmaya başlar. Psikiyatr ve psikoloğa düzenli geldikçe acil durumlarda yani madde isteği geldiğinde ne yapması gerektiğini öğreniyor. Tıpkı yangın tatbikatı gibi. Maddeyi gidip alma seçeneğine karşılık kendini uykuya mı vermeli yoksa ilaç mı içmeli; planının hazır olması gerek. Yoksa ‘Bir kereden bir şey olmaz’ demeye başlıyor. Bu nedenle hastalarımıza taburcu olurken ‘Acil Durum Planı’ veriyoruz.' dedi.